Who Made Me A Princess - Bölüm 110
“Beni özlemişe benziyorsun?” Gerçekten Lucas’tı, kendimi tutamadım ve ona sıkıca sarıldım.
“Ah, bekle bir dakika.”
“Sen tam bir aptalsın!” Onun hakkında çok endişelenmiştim. Geçen birkaç ayda ondan hiçbir şekilde haber almamıştım. O gittikten sonra olan birçok olay olmuştu, beni en çok mutlu eden şey onun geri dönüşüydü.
“Ah…sen…” Lucas benden gelen ani sarılış yüzünden boğulmuş gibi gözüküyordu ve kıpırdandı. Daha sıkılaştırdım ve sırtına vurmaya başladım.
“Dileklerini gerçekleştirdiğin için tebrik ederim, artık büyü kullanabiliyorum.
“Ne…evet.””
“Ancak, bu kadar uzun zaman boyunca, neden benimle iletişime geçmedin?”
Lucas’a hala sarılıyordum, ve bir süre dimdik durdu, sanki sonunda uyanmış gibi, beni uzaklaştırdı.
“Hey, sen çok zayıflamamış mısın?”
“Şey? Ne zaman beni böyle gördün?” Lucas gözlerini çevirdi ve benden hissettiği hoşnutsuzluğunu ifade etti, ancak nihayetinde pes etti.
“Ben gittikten sonra neler olduğunu söyleyecek misin?” Lucas soruyu sordu, ancak ben ona söylemeye tereddüt ediyordum. Beni o şekilde görünce, Lucas kırmızı gözlerini kısarak bana baktı.
“Seni dinlemedim, her gün Blackie ile birlikte oynadım, ve şimdi görünüşe göre büyüsü benim tarafımdan absorbe edildi.”
“Başka bir şey?”
Lucas burada değilken olan her şeyi, ona teker teker anlattım. Konuşmam sırasında sözümü kesmedi ya da bana kızmadı, sadece düşüncelerini belli etmek için yüz ifadeleri yaptı.
“Bak, hayır bunu gerçekten yapmış olamazsın, tanrım.” Konuşmam bittiğinde, Lucas elini bana doğru uzattı.
“Gel.”
Neden bilmiyorum ancak, davranışını anlayamıyorum, kötü bir ruh halinde mi bilemiyorum.
“Burada ne yapıyorsun?”
“Bugün senin doğum günün tabii ki, hediye vereceğim. ”
Ben hala şaşkınken, Lucas beni kendine doğru çekip elimi tuttu. Sıcaklığı elimi kavradığında, görüşüm hızlıca değişti. Ne! Çok korktum, bir zahmet beni uyarabilir
misin?
Ancak bu memnuniyetsizlik sadece bir saniye sürdü, ve hemen sonra gördüğüm şeyle şok oldum. NE! BURASI CLAUDE’UN SARAYI! Ve Claude şu an uyumuyor bile! En azından Lucas’ın ne yaptığını bilmiyor, Claude camın yanında duruyordu. Lucas Claude’un yanından geçti ve mesafe belli bir dereceye yakın olduğunda durdu.
Ancak Claude bir şeyi hissetmiş gibi gözüküyordu, kaşlarını çattı ve kafasını çevirdi.
Lucas’ın eli geçici olarak havada saklanmıştı, bir şeyi çekti ve Claude’a doğru fırlattı. Hızı yıldırım kadar hızlıydı! Lucas’ın, Claude’un kafasına fırlattığı devasa ağaç dalını gördüğümde, korkuyla çığlık attım!
“BABA!!”
Ancak Claude çoktan koltuğuna düşmüştü, aceleyle ona doğru koştum.
“Baba, baba!” Ne kadar sallarsam sallayayım, Claude tepki vermiyordu. Yarası olup olmadığını araştırmaktan başka ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.
“Bu şey oldukça pahalı. Başkasına vermeyi istemezdim, ancak senin doğum günün olduğu için, seni mutlu etmek için sana vereceğim.”
Lucas’ın utanmaz konuşmasını duyduğumda hızlıca ayağa kalktım.
“SEN TAM BİR DELİSİN! Bir anda ne yapıyorsun? Babamı öldürmek mi istiyorsun?! ”
“O şey dünya ağacının dalıydı, insanları öldürmez.”
Claude yerde ölü bir cesetmiş gibi yatıyordu, ve sonra ağlamaya başladım. Ancak Lucas’ın dediklerini duyduktan sonra, sessizce ağlamayı kestim.
“Pekala bunun hakkında endişelenme.”
Pekala mı? Ne demek istiyorsun? Claude’u öldürdükten sonra, beni de mi öldüreceksin? Kalbinin derinliklerinde çok mu mutlusun? Tedirgin bir şekilde Lucas’a baktım.
“Senin sadece büyünü dengelemene ihtiyacın var, sana küçük bir tane vereceğim.”
Tepki vermeye zamanım bile olmadan, Lucas’ın hızlıca başka bir dal çektiğini ve kafama vurduğunu gördüm. Acıyı hissettim ve yavaş yavaş bilincimi kaybettim. Hemen uyanmak… ve Lucas’a neden beni öldürdüğünü sormak istiyorum…
—-
Ne kadar süre baygın kaldığımı bilmiyorum, ancak anında uyandım. Ne? Ne oldu? Bu durum da neydi? Şu an neredeyim?
Şaşırmıştım ve etrafıma bakındım ve hızlıca dünü hatırladım. Ah, o it Lucas ne yaptı? Yeni gelir gelmez beni öldürdü! Ne kadar da berbat birisi! Kafama dokundum ve dalı bulamadım. En azından Lucas’un dediğim gibi ölmedim, vücudumda bir gariplik de hissetmiyorum. Ama peki ya Claude?!
Bir süre sonra, yanımda bilinçsiz bir şekilde yatan Claude’u gördüm. Onun da uyanacağını umarak nazikçe sarstım.
“Baba, baba.”
Bunun Lucas sayesinde olduğunu mu bilmiyorum. Uzandığımız yer soğuk mermer değil de, yumuşak yataktı. Ancak çoktan şafak oluyor gibi gözüküyor, güneş de hafifçe camdan içeriye doğru parlıyor. Claude’u dikkatlice inceledim ve dal ya da kan göremedim. Ancak neden hareket etmiyor?
Kulağımı Claude’un göğsüne yasladım ve kalp atışlarını duyduğumda rahat bir nefes aldım. Ancak, o kadar şey yaptıktan sonra, Lucas nereye gitti?!
“Ah….”
O sırada Claude’un zayıf çıkan sesini duydum ve hızlıca kafamı kaldırdım.
“Baba, uyandın mı?”
Buna rağmen, Claude’un bilinçsizliği tamamen iyileşmemişti, dün yere düşmenin verdiği acıyı hissediyordu. Birazcık Claude’a doğru ilerledim ve dikkatlice durumunu inceledim.
“Baba, kendini kötü hissediyor musun?”
Her neyse, en çok endişeleneceğim şey Lucas’ın kafasına büyük bir ağaç dalı fırlatmasıydı. Benim vücudum iyi olsa da, Claude’un nasıl bir durumda olduğunu bilmiyordum.
Claude’un gözleri yavaşça odaklanabildi, ve dikkatle bana baktı. Ancak o anda Claude’un yüz ifadesi değişti.
“Baba?”
Ne oldu? Bu şeyin yan etkisi mi vardı? Lucas, bana nasıl bir hediye verdin? Ben üzülmüşken, Claude’un yüz ifadesi değişiyordu, bazen sersemlemiş bazen de acı çeken…
“Athanasia.”
Bütün bu olayların arasında, adımı söyledi. Ama sonra, gözlerimiz buluştuğunda nefes alamadım. Sadece bana mı öyle geliyor? Emin değilim ancak bir şey değişti.
Bu benim hayal gücüm mü? Sesinin tonu ve bana bakışları da dünkü gibi değildi.
Karşımdaki kişinin benim ismimi fısıldamasını görmek nefes almamı unutturdu.
Bir süre sonra, huzur Claude’un yüzünde gözükmeye başladı. Bana bakarken bakışları sakin ve nazikti.
Sonra iki elleri de bana doğru uzandı.
“Gel buraya.”
O sırada çok şaşırmıştım sadece bir kelime dudaklarımdan fısıltı gibi çıktı.
“Baba….?”
Bu küçük fısıltı sanki bir şeyi kanıtlamak için çok keskin çıkmıştı. Claude bir saniye bile tereddüt etmeden cevap verdi.
“Efendim.”
Dünkü bakışlarına göre şimdiki bakışları çok daha da tanıdıktı, öyle olsa bile buna inanmayı reddettim ve yine sordum.
“Gerçekten babam mısın?”
Ağlayan beni gören Claude, kaşlarını çattı. Bir süre sonra, dudaklarından derin bir nefes alış sesi geldi. Tam o anda eli yanaklarıma dokunmuştu.
“Evet, ben senin babanım.”
“Ağlamayı kes. Çirkin olacaksın.”
Duygusuz yüzü. Duygusuz sesi aynıydı. Ama bakışları bana zarar verebilecek kadar sıcaktı.
O anda, ona doğru zıplayıp sıkıca sarılmaktan başka bir şey yapamadım.
Anılarını geri kazanmasa bile fark etmeyeceğini, çünkü bunun en çok istediğim şey olmadığını düşünmüştüm. Onu uzun zamandır görmemiş gibi hissediyorum, ve kalbim çok rahatsız hissettiriyor. Sadece Claude bana verdiğinde hissedebileceğim o sıcaklık…
Neden ağladığımı anlamak istiyor gibi gözüküyordu ‘ağlama’ diyerek fısıldadı. Babamın geri döndüğünü anladım.
“B-babaaaa….!!”
Kolları sırtıma dokunduğunda sadece kolları arasında kaldım, ağlayarak.
“Ağırlaşmışsın.”
“Baba, sen tam bir aptalsın…”
Küçük bir gülme sesi duyduğumda, gözlerimi kapattım daha da sıkıca sarıldım sanki yine kaybolacakmış gibi.
On beşinci doğum günümde, Claude bana geri döndü.
Lucas’ın da dediği gibi en harika doğum günü hediyesiydi…